
Şaman
Din, tarih öncesi ilkel toplumların sahip olduğu sanılan animizm temelli inançlardan başlayarak günümüze değin gelişen ve çeşitlenen versiyonlarıyla insanın doğayla, yakın çevresiyle ilişki kurma biçimlerini yöneten bir kılavuz işlevi gördü. “İnsan üzerinde yaşadığı dünyaya fırlatılmıştır” der Alman filozof Heidegger. Kendisini “dünyaya atılmış” durumda bulan insan gerek varlığının yapısını gerekse dışındaki dünyayı tanımak ve neden burada, bu şekilde varolduğunu anlamak istemiştir. Antik Yunanlılardan itibaren sayısız uygarlık varoluşa yönelik zor sorulara kendi bakış açılarından yanıtlar verdiler. Yaratılış sürecine dair hikayeler hem insanın kendisini bu dünyada nasıl bulduğunu izah ediyor , hem de yaratılışın gayesi ile ilgili açıklamalarla insanın varoluşsal bunaltısına çare oluyordu.
Felsefe bir düşünme biçimi olarak bildiğimiz kadarıyla tarihte ilk defa M.Ö 5. yy da Grekler’de dinden bağımsız hareket etmeye başladı. Filozoflar canlılığın temelini, insanın varoluşunu araştırırken doğaüstü hikayelere, mitlere başvurmamaya karar verdiler. Gözlemleyerek elde ettikleri bilgiyi analitik-eleştirel düşünceye tabi tutarak düzenlediler ve tabiatın, varlıkların temeline dair sağduyuya uygun, akılcı fikirler ileri sürdüler. Bu bakımdan gerçeği arama sürecinde takip ettikleri yöntem günümüz bilim adamlarının izledikleri yönteme yakındı diyebiliriz: Gözlem yapmak, elde edilen bilgileri düzenlemek ve hipotez kurmak. Bilimlerin bu gün sistemli olarak yaptığı, onların ise o zaman imkan bulamadıkları şey ise öne sürdükleri hipotezi ispatlayarak bilgilerinde kesinliğe ulaşamamalarıydı. Bu yüzden felsefe bilime dönüşemedi, spekülatif düzeyde kaldı. Din ise hemen her zaman, insanların merak duygularına yanıt verirken ziyadesiyle “fanteziye ve öykü anlatımına” başvurdu. İnandırıcı olma konusunda özenli değildiler, çevrelerine ise hep eleştiri geçirmez kalın duvarlar örmeye alışmışlardı. Her şeye rağmen, çevrelerindeki insanların varoluş gizemini anlama ve hayatlarına anlam yükleme ihtiyaçları o denli büyüktü ki, kendilerini her zaman sorgusuz sualsiz çevreleyen bir kitle buldular.
Continue reading →
Bunlarda ilginizi çekebilir:
Posted in Bilim, Dr.Can Güngen, Felsefe, Sosyoloji, ateizm, evrim
Tagged animizm, ateizm, din, dine neden inanırız, doğa, evrenin yaratılışı, evrim, laiklik, psikiyatri, psikoloji, şamanizm, tanrı, varoluşçuluk

Akıl—>Olaylar üzerinde mantıklı düşünme ve doğru karar verme melekesi
Mizaç—>Kişinin meylettiği duygusal iklim: neşeli, sinirli, üzgün, durgun, içe kapalı, sosyal vb.
Zeka—->Akıllıca, mantıklı kararlar verebilme yeteneği ile bağlantılı ama onu aşan boyutları olabilen, belki beynin bilgi-işlem kapasitesi olarak düşünmek gereken bir kavram. Kategorileri olabilir. Matematik zekası, hafıza kuvveti, algısal üstünlük, sportif zeka, resim zekası, dil becerisi (şiir, edebiyat, yabancı dil öğrenme), cinsel zeka, duygusal zeka(empati yeteneği), içgörü yeteneği vb. IQ ile ölçülen bunun sınırlı bir kısmı daha çok “dil,algı,matematik” zekası ile ilgili kısım
Bunlarda ilginizi çekebilir:

İlişki zor zanaat
Osmanlının başlıca geçim kaynağı yağma ve haraç/vergi idi. Soyadı ve veraset sistemi de yoktu.
Devletten bağımsız ticaret burjuvazisinin ve kapitalizme giden yolu açacak sermaye birikiminin gelişip, gerçekleşmemesi ve İslam’ın batı tarzı sanatlara kapılarını kapatması kültürel yapıyı da etkiledi.
Örneğin insanların elinden kılıcı bırakıp kalemi alması, sopayı bırakıp flüt çalması, topuzu bırakıp resim fırçasını eline alması mümkün olmadı.
İnsanlar birbirleri ile ya ilişki kurar ya dövüşür.
Çocuklar ebeveyn ile ilişki kurmaz ise onların dikkatini çekmek için huysuzlanmaya, saldırganlaşmaya, kötü laflar etmeye kalkar.
Continue reading →
Bunlarda ilginizi çekebilir:
Posted in Dr.Can Güngen, Günlük Yazılar, Psikanaliz, Sosyoloji, Tarih
Tagged ekonomi, ilşki, kültür, osmanlı, psikoloji, saldırganlık, tarih

Caferiler'in çilesi
Çile çekmek, matem tutmak başa gelen travmatik bir olayın sonrasında yaşanan ruhsal bir iyileşme süreci olarak bakılarak anlaşılabilen bir şey.
Oysa Hıristiyanlıktaki Katolisizm ve İslam Caferiliğinde olduğu gibi sonsuzca yaşanan matem ve çile çekmenin değer olarak benimsendiği öğretiler de var.
Bu öğretilerdeki matem/çile sürecinin psikolojik değeri ne olabilir peki?
Bir kaybın arkasından, o kaybın fiziksel varlığına eşlik eden ruhsal imgesini kaybetmemek için verilen bir uğraş olduğunu ve işe yaramadığında bir süre sonra kaybedilenin geri gelmeyeceği gerçeği ile yüzleşileceği, imgeye paradoksal biçimde yatırılan yoğun libidinal/agresif enerji yükünün geri çekileceği pekala mantıklı bir düşünce. Çekilen enerji ile birlikte imgenin duygusal yükü azalacak ve izi solgunlaşacak.
Continue reading →
Bunlarda ilginizi çekebilir:
Posted in Dr.Can Güngen, Felsefe, Psikiyatri
Tagged caferilik, çile, hasan, katolik, kerbela, matem, mazoşizm, psikanaliz, psikoloji, sonsuz, yas