Varoluşçu görüngübilimi geliştiren yirminci yüzyılın en etkili akademisyenlerinden birisi, bir Alman filozofudur. Baden , Messkirch’de doğdu. Babası Katolik mezhebi mensubu bir zangoç ve fıçı ustası idi. 1909 yılında Freiburg Üniversitesinde görüngübilim (fenomenoloji) çalışmalarıyla tanınan Alman profesör Edmund Husserl’in yanında teoloji ve filozofi eğitimi aldı. 1915 ten itibaren burada felsefe dersleri vermeye başladı.1923-1928 arasında Marburg Üniversitesinde çalışmalarına devam etti. 1927 yılında zamanında çığır açan eseri “Varlık ve zaman”ı (Sein und Zeit)yayınladı. 1928 yılında Freiburg üniversitesine dönerek eski hocası Husserl’in emekliliği ile boşalan pozisyonu aldı.
Heidegger’in doğduğu yer Messkirch dört bin nüfuslu Katolik Alemanlardan oluşan bir kasabadır.Ancak halk kendisini Protestan Suebya’lılara daha yakın hisseder.Her iki mezhebe ait kilise de bulunur Messkirch’de..
Heideggerin kişilik ve felsefesine kültürün etkisi:
Alemanlar ve Suebler
Alemanlar karanlık, iç karartıcı Karaorman bölgesinden İsviçre’ye Alsas’a kadar yayılan geniş bir topluluktur. Toprağa sıkı sıkıya bağlı bir köylü yaşamı sürerler. İçe dönük,melankolik ve kurnazlıkla safdillik arasında gidip gelen bir psişik yapıları vardır. Oysa Protestan Suebler, Karaorman bölgesinin insanlarından canlı, yaşama sarılmış görünümleriyle ayrılır. Alman bilim ve kültürüne Schiller, Schelling, Hegel ve Hölderlin gibi Alemanlar’la karşılaştırılmayacak kadar çok katkı yapan düşünür ve sanatçı yetiştirmişlerdir.
Alman Üniversiteleri
Doğabilimlerinin ilerleyişi ise idealizm ve romantizmin ayakbağı olarak görüldüğü , politika ile bağlantısı kesilmiş bir üniversite ortamına yol açtı .Doğabilimlerinin ünlü hocaları uzmanlık alanlarının dışındaki konularda ve hele politika konusunda sıradan bir yurttaştan hiç de bilgili değillerdi. Ülke Wilhelm’in iktidarında birinci dünya savaşına girerken üniversiteler Alman ulusunun karşı karşıya kaldığı şövenist söylemi , savaş çağrıları ile ülkenin içine sürüklendiği tehlikeyi sorgulayacak halde değildiler.
Bu dönemde en önemli akademik felsefe Dilthey’in “yaşama felsefesiydi”. Dilthey, daha sonra Heidegger’inde takipçisi olacağı bir düşünceyi dillendiriyordu.”Yaşamak rasyonel yoldan temellendirilemez” diyordu Dilthey ve böylece felsefeyi doğabilimlerinin hükümranlığından kurtarmaya çalışıyordu.
Doğa bilimleri,insanın algı,sezgi, duyum,duygu,yönelim, heyecan, haz,acı ve diğer tüm yaşam bağları içinden sadece “duyum” ve “algı” ya hitap etmek suretiyle , bizzat “deneyim”i ve dolayısıyla “gerçekliği” tahrif etmiş oluyorlardı.
Varlık ve zaman
Şimdi Heidegger’in 1927 yılında yayımlanan , üniversitedeki kürsüsünü devir aldığı hocası Husserl’e ithaf ettiği sansasyonel kitabına bakalım.
Varolan “Varlık’tan” mı çıkar? “Varlık Olmayan’dan(Nicht Sein) mı?”
“Dasein” ve “ekzistans” olmak
Ekzistensin varolandan varlığa doğru çıkışından bahsetmiştik.
İşte bu dışarıya çıkış ”Kaygı” (Sorge) adı altında deneyimlenir. Kaygı Heidegger’e göre sadece psişik bir süreç değildir ,bizatihi Ekzistens olmaya içrek bir haldir.
Ekzistensin içeriği kaygıdır o halde “Kaygı” olarak insan nedir?Dasein tanımı itibarıyla dünya içrek bir varlıktır.O boş bir mekanda,yalıtık halde bulunmaz.Tam tersine kendisini daima dünya içinde bulan (in-der-welt sein) Varolandır.O halde , Kaygı olarak insan işte budur(in-der-welt-sein).
Heidegger , Dasein kavramına ilişkin getirdiği yukarıdaki açılımla epistomoloji (bilgi felsefesi) alanına ait çok hassas bir meselede muhalif tutum sergilemiş olmaktadır.
Jacobi, Dilthey, Heidegger de epistemolojik bakış:
Üç filozofun genel kabul gören “özne nesne ayrımına” karşı çıkmaları. Bunu açmakta fayda vardır. Epistemoloji (bilgi felsefesi) tartışmalarının klasik kabullerinden birisi “özne ile nesnenin ayrılığı”üzerinedir. Ben (Ich) ve bana görünen dışarısı (dünya) olarak bakıldığında fizikçiyi , mikrobiyologu ve idealist felsefeciyi meşgul eden bilgi edinme sorunu kendiliğinden çözümlenmiş gibi görünür. Kant , transandantal felsefesinde dış dünyanın “bilen özneye” ancak fenomenler şeklinde açık olduğunu ve fenomenlerin ardındaki “gerçek dünya”ya ancak “Ding an Sich” yani “kendinde şey” olarak düşünsel zeminde (intelligibilite) bir gönderme yapılabileceğini söylemişti.
Buna mukabil özne nesne ayrımını hala tartışma konusu yapanlar da vardır. Mesela bunlardan birisi Jacobi, birisi Dilthey ve diğeri filozofumuz Heideggerdir.
Jacobi, gerçekliği insanın karşısına alan özne nesne ayrımını reddeder.Hollandalı filozof Hemsterhuis’ten aldığı ifadeyi kullanarak ; “her şeyi kapsayan yaşama duygusu” kategorisi ile özne nesne ayrılığını aşmaya girişir. “Yaşama duygusu”; bir romans, heyecan, gerçeklikle kökeninde ve doğrudan bir bütünleşme, bir uyumu yansıtır. Jacobi’nin heyecansal olarak katılmış olmayı ifade eden“heyecansal katılmışlık- Gestimmtheit” sözü,Heidegger tarafından sıkça kullanılır. Bu dünya insanın her zaman “heyecansal katılma” içinde tanıdığı bir dünyadır.
Dilthey’de “yaşam bağı-lebenszug” kategorisi ile yapay gördüğü özne-nesne ayrımına yüklenir.İnsan bir şey hakkında soru sorarken bile(bunu nasıl görüyorum?) yaşam bağı içersinde onu kavramış durumdadır. Heidegger Jacobi ve Dilthey’den farklı bir şey söylemez. Dasein, dünyada olarak,insanın çevreye(Umwelt) sımsıkı bağlı bir Ne’lik olduğunu gösterir.Bu noktada filozofların klasik bilim anlayışından uzak düştükleri de görülmektedir.
Kaygının yapısal yönü
Kaygının üç yapısal yönü vardır:
1.Dünyayı önünde bulma(sich vorweg)
Ekzistens,dünyayı önünde bulandır. Yaşam kendisini yapabilme olarak, imkan olarak açar. Kierkegaard’ın imkanlar hakkındaki imkan olarak bahsettiğidir bu.
2.Henüz içinde bulunma(schon sein in)
”Korku Hiçi açığa çıkarır”.
3.Çevresinde olma(sein bei)
Zamansallık Heidegger’de açımladığımız kavramlarda bir tür zamansallık görmekteyiz.
a) Gelecek
b)Geçmiş
c)Şimdi
Bu üç zaman ekstanzı (geçmiş, bu gün ve gelecek) birbiri içine girerek Eksiztensin diğer imkanları dışlayan imkanına “ölüme” doğru koşar. Kendisini böyle, ”ölüme doğru koşma” içinde kavrayan kimse Varlık’a dönüş kararı alır. Bu karar ölme kararı değildir, ama “ölüm içinde yaşama” tavrıdır. Dasein varolan olarak sona erer ama nereye döner? Varlık’a mı, Hiçe mi? Bu soruların “varlık ve zamanda” açık cevabı bulunmaz.
Ekzistens, korku- kaygı- ölüm , insan bunlarla tutukludur, gerçek yaşamında unutmuş olsa bile. Gerçek yaşam ölüme ilişkin yaşamdır. Gerçek yaşam ağır gelen bir yüktür,yorgunluk ve bezginliktir. Tüm bunlar kötümser sözler gibi görünebilir. Ama Heidegger , bir filozofun iyinin ve kötünün, ahlaklı olanın ve olmayanın ötesine geçmesini ister. Onun görevi anlamak ve anlatmaktır. Bu bakımdan yersiz bir teselli vermekle uğraşmaz.